Hepimiz duygularımızı ifade etmek için kelimeleri kullanırız. Ancak bazı duygular, bazı kişiler için kelimelere sığmaz. Kelimeler, yaşadığımız duyguyu anlatmaya yeterli gelmeyebilir ve yüzeysel kalabilirler. Tam da bu noktada duyguları kelimelerle anlatamadığımız yerde, devreye sessizlik girer. Çünkü kelimelerin yetersiz kaldığı yerde duygular konuşur. Bu durum da, seanslarda çok yaşanır. Seanslarda bazen sessizlik, çok şey anlatır.
Terapi Odasında Sessizliğin Önemi
Terapi odasında, her an konuşmak gerekmez. Hatta bazen çok konuşmak ya da konuşmak için, anlatmak için anlatmak bazı duygulardan kaçma mekanizmasına dönüşebilir. Bazen o sessizlikte meydana gelen bir bakış, bir yutkunma, bir nefes alıp verme, bir duraksama; kişinin iç dünyasında yaşadığı duyguları anlamak için yeterli olabilir. Bu tür anlarda, terapist ile danışan arasında yine kelimelerle ifade edilemeyen ama derinden hissedilen bir bağ kurulur. Bu bağ, duyulmanın ve görülmenin kelimesiz halidir. Sessizliğin içinde duygu yüklü anlar saklıdır ve bu anlar, terapötik sürecin en etkili adımlarından biri olabilir.
‘Terapi sadece konuşarak yürütülen bir süreçtir’ anlayışı sık karşılaştığımız terapiye dair yanlış inançlardan biridir. Terapi yalnızca konuşarak yürütülen bir süreç değildir. Aynı zamanda konuşmanın ötesinde ‘hissetmeye alan açmaktır’. Bazen danışan terapide çok az konuşulduğunu düşünebilir. Ancak kişi iç dünyasında derin bir yolculuğa çıkmıştır. O sessiz dakikalarda geçmiş anılar canlanır, bastırılan duygular su yüzüne çıkar, bazı yüzleşmeler yaşanır. Tüm bunlar, terapi odasında bazen tek kelimeye ihtiyaç duymadan bile yaşanır.
Sessizlik bazı kişiler için rahatsız edici olabilir. Çünkü bazı kişiler, sessizliği bir tehdit olarak algılayabilir. Ancak terapide sessizlik, bir boşluk veya tehdit değil; tam tersi korunaklı bir alan sunar. Terapist ise bu sessiz anlarda danışana koşulsuz kabul ve güvenli bir eşlik sunar. Konuşmadan da var olabileceğini göstermeye çalışır. O kişi için sessizlik aslında, kendisiyle, geçmişiyle, acısıyla, korkusuyla temasa geçebildiği yerdir. Evet, bunlarla temas etmek korkutucu ve tehditkar gözükebilir ancak kendi iç dünyamızı keşfetmenin adımıdır.
Çoğu zaman duyguları ifade etmek, kelimelerle anlatmak zordur. Özellikle, travma yaşamış kişiler için duygulardan bahsetmek kolay değildir. Çünkü kişi, ne hissettiğini tanımlayamayabilir. Çünkü o an yaşanan olayda duygular ifade edilmeden içe atılmış olabilir. Bu durumda terapideki sessizlikte, terapist beden dili, göz teması, tonlama gibi sözel olmayan ipuçlarını dikkatle izlemeye çalışır.
Sessizlikle Gelen İçgörü ve Farkındalık
Sessizlik, iç görü ve farkındalık için güçlü bir fırsat olarak görünür terapi odasında. Danışanın o sessizlikte duygularıyla baş başa kaldığı an, yeni bir farkındalığın vesilesi olabilir. Bazen kişi, bu farkındalıkla daha önce fark etmediği bir duyguya ışık tutabilir veya zihninde bir anı canlanabilir. Tam da o sırada, zihinsel bir çözülme başlar. Bu sessizlik dışarıdan bakıldığında durağan gibi görünse de, içeride derin bir duygusal hareketlilik hakimdir. Duygularla yüzleşmek kolay değildir. Sözel olmayan ve kelimelere dökülemeyen duygular suçluluk, utanç, yetersizlik duyguları olabilir. Bu duygular da konuşulmadan önce hissedilmek ister. Sessiz kalabilmek, çoğu zaman kişinin kendisiyle kalabilme cesaretiyle ilgilidir. Terapist, bu duygularla yüzleşme sürecinde danışanına “orada olma” haliyle eşlik eder.
Bazı seanslarda danışan, ‘bugün terapide çok konuşmadım’ şeklinde hissedebilir. Ancak terapist böyle düşünmez, o sessizlikte terapist gözünden bakıldığında, aslında çok şey anlatılmıştır. Bazı danışanlar sessizliği tolere edemez; hemen konuyu değiştirir, espriler yapar ya da sessizliği bozacak sorular sorar. Bu davranışlar, kişinin gerçek duygularından kaçma biçimi olabilir. Terapist bu kaçınmayı fark eder ve gerektiğinde bunu güvenli bir şekilde çalışmaya davet eder. Sessizlikle kalabilmeyi öğrenmek, kişinin kendisiyle barışması adına önemli bir aşamadır.
Sonuç: Sessizlik de Bir Dildir
Sonuç olarak terapi, yalnızca kelimelerle yürüyen bir süreç değildir. Konuşmak kadar susmak da terapötik sürecin bir eylemidir. Terapideki sessizlik, kişinin kendisine yaklaşmasına, duygularını hissetmesine, iç dünyasına yolculuk yapmasına olanak sağlar. Terapi, bazen sadece bir “an”da saklıdır; kelimelerle değil, o anın duygusuyla şekillenir. Çünkü bazı duygular vardır ki, sadece sessizlikte ortaya çıkar ve sadece sessizlikte iyileşir.