Kendini suçlama; hata, başarısızlık, ilişkisel sorun gibi istenmeyen herhangi olumsuz bir durum yaşandığında kişinin sorumluluğu kendine yükleme eğilimidir. Bu durum, kişiler arası ilişkilerde bazen yapıcı, bazen de yıpratıcı bir işleve sahiptir. Kendini suçlama, sağlıklı bir öz eleştiri olarak işlev gördüğünde, kişinin sorumluluk almasını ve hatayı onarmasını sağlayabilir. Ancak bu eğilim kronikleştiğinde, içsel bir yük haline gelir ve kişinin benlik algısını yıpratır.
Kendini suçlama, suçu dışarıya yüklemekten yani başkalarını sorumlu tutmaktan farklı olarak, suçu içe yönelten bir savunma mekanizmasıdır. Psikodinamik kurama göre bu durum, basit bir “bilişsel hata” değil; erken dönem bakım veren–çocuk ilişkisinden kaynaklanan psikolojik bir dinamiktir.
Kendini suçlama eğilimi bazı kişilerde daha belirgindir. İş yerinde yaşanan bir aksaklıkta “benim yüzümden oldu”, bir arkadaşının morali bozuk olduğunda “onu kırdım mı acaba?”, romantik ilişkide yaşanan bir tartışmada “sorun kesinlikle bende” düşünceleri görülür. Hatta bazen kişi kendisine kötü davranan birine karşı bile “kötü bir niyeti yoktu” gibi gerekçelerle ilişkiye tutunmaya devam eder.
Peki neden bir sorun yaşadığımızda otomatik olarak kendimizi suçlarız? Ya da neden bize zarar veren ilişkilere tutunmaya devam ederiz?
Psikodinamik kurama göre kendini suçlama eğilimi, çocuklukta geliştirdiğimiz psikolojik bir mekanizmanın sonucudur. Bu, Fairbairn’in tanımladığı “Ahlaki Savunma” (Moral Defense) savunma mekanizmasıdır.
Fairbairn, Freud’un aksine insan davranışının temel motivasyonunun “haz” değil, “ilişki kurma ihtiyacı” olduğunu savunur. Çocuk, ebeveyniyle bağ kurmak zorundadır; çünkü bu bağ, onun için hem güvende olma hem de hayatta kalma anlamına gelir.
Peki ya ebeveyn çocuğu ihmal ediyor, reddediyor veya duygusal olarak ulaşılamıyorsa? Bu durumda çocuk için iki seçenekle söz konusudur:
Birincisi, ebeveynin güvenilmez, dünyanın tehlikeli olduğunu kabul etmek. Bu, çocuğun temel güvenlik algısını tehdit eder. Çünkü çocuğun kendini koruma gücü yoktur.
ikincisi ise “kötü” olanın kendisi olduğuna inanmak. Bu seçenek acı vericidir; ancak çocuk için daha katlanılabilirdir. Zira çocuk şu umudu taşır: “Eğer daha iyi, daha uslu olursam beni severler.” Bu, çocuğa hem bir kontrol yanılsaması verir, hem de ilişkiyi sürdürmeye yönelik bir umut.
İşte “Ahlaki Savunma”, çocuğun ilişkisel bağı korumak için suçu içselleştirip, ebeveyni “iyi” konumunda tutma çabasıdır. Kötülük içeride (kendinde), iyilik dışarıda (ebeveyninde) konumlanır. Bu, hayatta kalmak ve ilişkiyi sürdürmek adına yapılan travmatik bir takastır. Bu yüzden adı “Ahlaki Savunma”dır; Çocuk ahlaki yükü üstlenen taraftır.
Çocuklukta hayatta kalmamızı sağlayan bu mekanizma, bazen yetişkinlikte sürer ve şu sonuçlara yol açabilir:
Kendini suçlama eğilimi kronikleşebilir, her olumsuzlukta “suç bende” refleksi devreye girebilir ve kişi her şeyin sorumluluğunu otomatik olarak kendine yöneltebilir.
“Yeterince iyi olursam sevilirim” inancı, bitmeyen bir mükemmeliyet çabasına, sürekli kendini suçlama eğilimi ise depresif bir duygu durumuna yol açabilir.
Çocuklukta öğrenilen kendini suçlama eğilimi ilişkilere de zarar verebilir. Çünkü kişi kendisine kötü davranan partnerlere bağlanabilir veya sınır ihlallerine tahammül edebilir. Ayrıca iyi hissedebilmek için dış onaya bağımlı olup özerkliğini kaybedebilir.
Özetle, kendini suçlama çocuklukta hayatta kalmak için geliştirilmiş bir stratejidir. Ebeveyninin soğuk, reddedici ya da tutarsız davranışlarını anlamlandıramayan çocuk, onların “kötü” olduğunu düşünüp dünyayı güvensiz bir yer olarak algılamak yerine, sorunun kaynağını kendi içine yöneltir. Böylece tüm suçu üstlenir ve ebeveyni “kötü” konumundan kurtarır. Bu, ilişkiyi sürdürmek ve güvende hissetmek için geliştirilen psikolojik bir savunmadır. Çocuk; “daha iyi olursam beni severler” inancıyla hem sahte bir kontrol duygusu elde eder, hem de ilişkiye dair umudunu korur. Yani güvende hissetmek ve bağlantıyı sürdürebilmek adına kendini feda eder.
Bu savunma mekanizması çocuklukta uyumu kolaylaştırsa da, yetişkinlikte ilişkisel ve duygusal işleyişe ciddi zararlar verebilir. Ahlaki savunmanın fark edilmesi; suçluluk duygusunun kaynağını anlamaya, bu yükün taşınması gerekip gerekmediğini sorgulamaya ve daha gerçekçi bir benlik algısı geliştirmeye yardımcı olur. Bu farkındalık, kendini suçlama döngüsünden çıkmanın ve daha sağlıklı ilişkiler kurmanın ilk adımıdır.