Kolektif Yorgunluk: Neden Hepimiz Aynı Anda Bitkin Hissediyoruz?
Bugün poliklinikte beşinci hastam koltuğa oturur oturmaz derin bir iç çekti ve şöyle dedi:
“Hiçbir şeyim yok ama hiçbir şey yapasım da yok. Sanki içim boşalmış gibi. Garip olan şu… etrafımdaki herkes de böyle.”
Bu cümleyi artık neredeyse ezberledim. Her yaş grubundan, her sosyal çevreden, kadın ya da erkek… Fark etmiyor. İlk defa bu kadar çok insanın aynı anda, benzer bir duygusal iklimde olduğunu gözlemliyorum.
Sabahları alarm çaldığında uyanmak zor geliyor mu? Etrafındakiler de aynı bitkinliği yaşıyor gibi değil mi? İyi olduğunda bile suçluluk mu duyuyorsun? Belki de bu yalnızca bireysel bir yorgunluk değil; kolektif yorgunluk olabilir.
Eğer sen de:
• Sürekli motivasyon eksikliğiyle mücadele ediyorsan,
• Çalışma arkadaşların, ailen ya da sosyal çevrendeki herkes aynı durumu yaşıyorsa,
• Umudun azalmış, yapacakların anlamını yitirmişse,
Yalnız değilsin. Çünkü bu bir “kişisel” yorgunluk değil. Adı konmuş bir durum: Kolektif Yorgunluk.
Bu yazıda, kolektif yorgunluğun ne olduğunu, neden bu kadar yaygın olduğunu, kimleri etkilediğini ve bu durumla nasıl başa çıkılabileceğini bulacaksın.
Kolektif Yorgunluk Nedir?
Kolektif yorgunluk, klasik anlamda tükenmişlik sendromunun toplumsal ölçekte yaşanmasıdır.
Bireysel tükenmişlikte uzun süreli stres, iş yükü ve kontrol kaybı öne çıkarken; kolektif yorgunlukta belirsizlik, tehdit algısı ve kronik stres faktörleri, toplum çapında paylaşılan bir duygusal tükenmeye yol açar.
Doğal afetler, savaşlar ve ekonomik krizlerden sonra toplumun %40–65’i arasında “kolektif tükenmişlik belirtileri” (uykusuzluk, kaygı, motivasyonsuzluk) gözlemleniyor. Özellikle gençler ve sağlık çalışanları risk grubunda.
-
ABD’de yapılan bir çalışmada toplumun %60’ı “sürekli yorgunluk ve tükenmişlik” hissettiğini bildirdi.
-
Türkiye’de 2021’de yapılan araştırmalarda gençlerin yaklaşık %70’i “gelecek kaygısı ve tükenmişlik” yaşadığını ifade etti.
Bu Yorgunluk Kime Ait?
Başlangıcını pandemiyle ilişkilendirebiliriz. Birbirimizden uzak kaldık, çok şey değişti. Ama pandemi geçti, biz hâlâ yorgunuz. Çünkü:
• Ekonomik belirsizlik devam ediyor.
• Haber bombardımanı hiç bitmiyor.
• İş hayatı daha çok performans, daha az insanlık talep ediyor.
• Dijital dünya bizi dinlenmeye değil, tükenmeye itiyor.
• Belki de en önemlisi, duygularımızı paylaşmaktan çekiniyoruz.
Klinik Gözlem: Kolektif Yorgunluk — Sessiz Tükeniş
Polikliniğe gelen danışanlarımın büyük bir kısmında depresyon, anksiyete ya da tükenmişlik bulguları görüyorum. Ama bu durum artık sadece bireysel değil, toplumsal boyutta sessiz bir salgın gibi.
Bir danışanım şöyle demişti:
“Evde eşim, işte patronum, dışarıda arkadaşlarım... Herkes yorgun. Eskiden birlikte eğlenirdik, şimdi birlikte susuyoruz.”
Bazen en gürültülü yorgunluk, en sessiz olanıdır.
Peki, Bu Yorgunlukla Nasıl Başa Çıkılır?
-
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Öğrenilmiş çaresizlik, umutsuzluk ve tükenmiş düşünce kalıplarını yeniden yapılandırır.
-
Mindfulness ve Kabul Temelli Terapiler (ACT, MBCT): Belirsizlikle başa çıkmayı, anı kabullenmeyi ve stres toleransını artırır.
-
Psikososyal destek grupları: Deneyimlerin paylaşılması yalnızlık hissini azaltır.
-
Topluluk terapileri: Afet, pandemi, savaş gibi durumlarda grup terapisinin iyileştirici etkisi güçlüdür.
-
Dayanışma aktiviteleri: Komşuluk ilişkilerinin güçlenmesi, gönüllülük faaliyetleri (yardım kampanyaları, sosyal projeler) bireysel enerjiyi yükseltir.
Bireysel seanslar ve grup terapileri birlikte kullanılmalı.
Travma odaklı terapi ve toplum temelli ruh sağlığı merkezleri yaygınlaştırılmalı.
İnsanız ve Yorulabiliriz
Yorgunluğu uzun süre hep kişisel açıkladık:
“Çok çalıştım”, “iyi uyuyamadım”, “zor bir dönemden geçiyorum” dedik.
Ama artık başka bir şey oluyor. İnsanlar şöyle diyor:
• “Kendimi yorgun hissediyorum ama sebebi yok.”
• “Çok da yoğun değilim ama yine de hiçbir şey yapacak gücüm yok.”
• “Arkadaşlarım da aynı durumda, herkes sanki bir sisin içinde.”
Bu cümleleri her gün duymaya devam ettikçe, bunun sadece bireysel değil, ortak bir duygu durumu olduğuna daha çok inanıyorum.
Kolektif Yorgunluk: Tanımı ve Kökleri
Kolektif yorgunluk; aynı toplumsal ya da duygusal atmosferi paylaşan bireylerin ortak bir tükenmişlik, boşluk ve enerji kaybı yaşaması durumudur.
Bu bir grip gibi bulaşıcı değildir belki ama duyguların bulaşıcı olduğu inkâr edilemez. Özellikle belirsizlik, stres ve sürekli “dayanmak zorunda hissetmek” biriktiğinde ruhsal olarak içten içe çökmeye başlıyoruz.
Neden Bu Kadar Yaygın?
• Pandemi sonrası değişim: İzolasyon, belirsizlik ve uzun süreli adaptasyon süreci hepimizi zorladı.
• Çalışanlarda tükenmişlik yüksek: Esenlik araştırmalarına göre tükenmişlik ortalaması oldukça yüksek. Özellikle Z ve Y kuşağı en zayıf durumda.
• Duygusal bulaşma: Çevreden gelen stres ve yorgunluk fark etmeden içselleştirilebilir. İş arkadaşlarının yorgunluğu senin de enerjini düşürebilir.
• Rol belirsizliği: İş yerinde görev ve sorumlulukların net olmaması tükenmişliği artırıyor.
• Genç kuşakların yüksek risk düzeyi: Y (1980–1994) ve Z kuşağında tükenmişlik özellikle yaygın. Özerklik eksikliği, sosyal ilişkilerde memnuniyetsizlik ve ekonomik sıkıntılar bu durumu tetikliyor.
• Sağlık çalışanlarında ciddi yorgunluk: Örneğin, enfeksiyon hastalıkları doktorlarının %51’i tükenmişlik yaşıyor. Hemşirelerin de Maslach Tükenmişlik Ölçeği puanları yüksek çıkıyor.
Tükenmişlik Sendromu: Pandemiyle Başlayıp Süregelen Bir Hal
Bu yazıyı bir doktor olarak değil, bir insan olarak yazmak istedim.
Çünkü bu süreçte ben de zaman zaman kendimi tükenmiş hissediyorum. Biliyorum ki siz de hissediyorsunuz.
Unutmayın: Yorgunluk güçsüzlük değildir.
Uzun süredir güçlü olmanın doğal sonucudur.
İçinde olduğunuz bu yorgunluk geçicidir. Ve fark ettikçe, paylaştıkça, adını koydukça hafifler.
Siz yeter ki kendinize şefkat göstermeyi unutmayın.