Beynimize her gün binlerce düşünce gelir. Bunların bir kısmı irademiz dışında otomatik olarak aklımıza gelir. Bazıları ise bizim irademizle aklımıza getirdiğimiz, planladığımız düşüncelerdir.
İrademiz dışında aklımıza gelen düşüncelerin önemli bir bölümü olumsuz içeriklidir. Özellikle tehdit algısı yüksek olan kaygılı kişilerin zihnine gün içinde binlerce olumsuz olasılık içeren düşünce gelir. Zihin, tıpkı tehlike tarayan bir radar gibi, “ya …. olursa ben ne yaparım?” sorusunu tekrar tekrar sorar. Bu düşünceler kişide yoğun kaygı, korku ve suçluluk duygularına yol açabilir. Bu düşünceler bazen öyle yoğun şekilde tekrar eder ki zihnimiz adeta bu düşüncelerin esiri haline gelir.
“Ya Aklıma Gelenler Gerçek Olursa?”
“Ya aklıma gelenler gerçek olursa?”
“Kötü şeyler düşünüyorum. Bu beni kötü bir insan yapar mı?”
“Bu düşüncelerden dolayı bana ya da sevdiklerime kötü bir şey olur mu?”
"Ya düşündüğümü çekersem?”
Terapi seanslarımda, yıllardır danışanlarımdan bu ve benzeri düşünceleri sıkça duyuyorum. Ne yazık ki bu tür düşünceler hem kaygıyı hem de suçluluk duygusunu artırıyor. Bu duyguların yoğunluğu, kimi zaman zihnimizi susturmaya, kimi zaman da ondan kaçmaya yol açıyor. Ama ne kadar kaçmaya çalışırsak çalışalım düşünce geri geliyor. Hatta çoğu zaman daha da güçlenmiş olarak…
Psikolojide bu duruma “beyaz ayı paradoksu” denir: Buna göre bir şeyi düşünmemeye çalıştıkça, onu daha çok düşünür hale geliriz.
Düşüncelerden Neden Korkuyoruz?
Aklımıza gelen düşüncelerden korkuyoruz. Çünkü kimi zaman bu düşünceleri gerçekleşecekmiş gibi algılıyorz, kimi zaman da niyetimizle karıştırıyoruz.
Oysa:
Bir şeyi düşünmek, onun gerçekleşeceği anlamına gelmez.
Bir şeyi düşünmek, onu istemek anlamına da gelmez.
Bir şeyi istemek, onu gerçekleştireceğimiz anlamına hiç gelmez.
Düşündüğümüzü Çeker miyiz?
“Düşündüğünü çekersin.”
“Kötü düşünme, başına kötü şeyler gelir.”
“Evrene hangi enerjiyi verirsen, o sana geri döner.”
Bir başka zorlayıcı düşünce ise, özellikle sosyal medyada ve günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız, “düşüncelerimizi çekeriz” inancıdır. Bazen meslektaşlarımdan da duyduğum bu tarz söylemler, pozitif mesajlar taşıyor gibi görünse de, özellikle kaygı yaşayan kişilerde ciddi baskı ve suçluluk hissine yol açabiliyor. Düşüncelerimizin geleceğimizi belirlediğine inanmak, onları kontrol etme ve değiştirme baskısını artırıyor. Bu durum, kişide hem kontrol illüzyonunu hem de yalnızca düşünerek iyi şeyleri çekebileceği inancını besleyebiliyor. Ancak kişi pozitif düşünemediğinde, bu kez kendini suçlamaya başlıyor ve zihnine karşı daha savunmasız hale geliyor.
Olumsuz düşünceler zihnin doğasında vardır. Zihin, hayatta kalmak için tehditleri tarayan bir mekanizmadır. Zihnimizin farklı olasılıkları sorgulaması, bazen “rahatsız edici” düşünceler üretmesi tamamen doğaldır.
Olumlu Düşünmeye Çalışmak Faydalı Değil mi?
Elbette ki olumlu düşünmenin ruh sağlığı üzerinde olumlu etkisi vardır ama gerçekçi olmak koşuluyla. Olumlu düşünmenin etkisi bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Ancak gerçekçi olmayan pozitif düşünce, duygularla teması koparabilir. Bastırılan duygular, zamanla daha büyük sorunlara yol açabilir.
Gerçekçi bir iyimserlik; umut, esneklik ve dayanıklılığı artırabilir. Fakat bu, her zaman mümkün veya gerekli değildir. Sağlıklı olan; hem olumlu hem de olumsuz düşüncelerimizi fark edebilmek, duygularımızla temasta kalabilmek ve kendimize yargısız bir alan sunabilmektir.
Terapiyle Gelen Farkındalık
Terapi, kişinin htiyaç duyduğu bu güvenli bir alanı sağlar.
Psikodinamik terapi, düşüncelerin geçmiş yaşantılarla olan ilişkisini anlamaya, bastırılmış duygularla temasa geçmeye ve düşüncenin ardındaki duyguları fark etmeye yardımcı olur. Bu yaklaşım, düşünce ve duyguları bastırmak yerine onları gözlemlemeyi ve duygularla çalışmayı sağlar. Kişi zamanla düşünce ve davranışlarının ardındaki dinamiği anlamaya başlar.
Bilişsel davranışçı terapi ise düşüncelerle daha doğrudan çalışır. Kişi; olumsuz otomatik düşüncelerini fark etmeyi, bunları sorgulamayı ve daha işlevsel düşünce kalıpları geliştirmeyi öğrenir.
Örneğin:
“Bu sadece bir düşünce.”
“Bu düşünce bana fayda sağlıyor mu?”
“Bunun gerçekleşme olasılığı ne?”
Bu yaklaşım sayesinde kişi, düşüncelerinin duyguları nasıl etkilediğini anlar ve düşünce-duygu-davranış döngüsünde daha sağlıklı seçimler yapmayı öğrenir.
Her iki yaklaşım da kişiye, zihinsel süreçlerle sağlıklı bir ilişki kurmayı öğretir.
Son Söz: Zihin Düşünür Gerçekleştirmez.
Birçok insan, özellikle de kaygı bozukluğu yaşayan kişiler, bu ayrımı yapmakta zorlanıyor ancak bir kez daha vurgulamak isterim ki; bir düşüncenin zihinden geçmesi, onu istediğimiz veya gerçekleştireceğimiz anlamına gelmez. Aklımıza gelen düşünceler niyet değildir, davranış hiç değildir.
Zihnimiz düşünür. Bu onun işi. Ama düşündüğünü gerçekleştiremez.
Düşüncelerimiz ne niyetimizin göstergesidir, ne de geleceğimizin habercisi. Onları tamamen kontrol edemeyiz, kontrol etmek zorunda da değiliz. Onları fark etmek, anlamaya çalışmak ve hissettirdiği duygularla çalışmak yeterlidir.
Unutmayın:
“Düşündüğünüzü çekmezsiniz. Çünkü zihin düşünür, ama gerçekleştirmez.”