Aile içi şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri, psikoloji biliminin uzun süredir üzerinde çalıştığı konulardan biridir. Şiddete tanık olan çocukların verdikleri tepkiler farklılık gösterebilir. Bazılarında travma sonrası stres belirtileri, depresyon, anksiyete bozukluğu gibi hastalıklar ortaya çıkarken, bazılarında herhangi bir belirti gözlenmeyebilir. Bu çocuklar sağlıklı akranları gibi okula gider, ödevlerini yapar, arkadaşlık ilişkileri kurarlar.
İngiltere’de Dr. Eamon McCrory ve arkadaşları tarafından yürütülen bir araştırmada, aile içi şiddete tanık olan fakat dışarıdan bakıldığında “sağlam” görünen çocukların beyinleri incelenmiştir.
Beynin Alarm Sistemi Hep Çalışıyor
Çalışma kapsamında çocuklara öfkeli ve üzgün yüz ifadeleri gösterilmiş ve fMRI (işlevsel manyetik rezonans görüntüleme) cihazıyla beyinleri görüntülenmiştir. Sonuçlara göre beynin iki bölgesi aşırı aktif hale gelmiştir: Tehlikeyi algılayan amigdala ve acıyı önceden sezmemizi sağlayan insula. Bu durum, çocukların beyninin her an bir tehdit varmış gibi sürekli alarmda çalışmasına yol açmaktadır.
Asker Beyni ile Paralellik
Bu bulgu, savaş alanından dönmüş askerlerin beyinlerinde görülen tepkilere şaşırtıcı derecede benzemektedir. Yani aile içinde şiddete tanık olan bir çocuğun beyni, tıpkı bir askerin cephede yaşadığına benzer bir alarm halindedir. Amigdalanın sürekli aktif olması çocuğu “savaş ya da kaç” tepkisine hazır hale getirirken, insula da en küçük tehdide bile aşırı duyarlılık kazandırmaktadır.
Sonuç olarak, aile içi çatışmaya maruz kalan çocukların beyinleri, savaş yaşamış askerlerin beyinleriyle benzer tepkiler verir. Dışarıdan sakin ve sağlam görünen bu çocuklar, aslında içeride görünmez bir savaş sürdürmektedir.
Sessiz Alarm: Dışarıdan Görünmeyen Tehlike
Bu çocuklar çoğu zaman herhangi bir belirti göstermez; sessiz, uyumlu, hatta olgun görünebilirler. Ancak bu, sağlıklı oldukları anlamına gelmez. Beyinleri sürekli tetikte çalışır, tehlikeyi önceden fark etmeye odaklanır. Bu durum kısa vadede bir hayatta kalma mekanizması işlevi görse de uzun vadede kaygı bozuklukları, depresyon ve ilişki sorunlarına zemin hazırlar.
Neden Belirti Göstermiyorlar?
Tanık oldukları şiddete rağmen bazı çocukların belirti göstermemesinin farklı nedenleri olabilir:
- Cezadan ya da daha büyük çatışmalardan korunmak için duygularını gizlemeyi öğrenmiş olabilirler.
- Sürekli tetikte olmak onlar için olağan hale gelmiş, beyin bu hali normalleştirmiş olabilir.
- Duygular bilinçdışı bir şekilde bastırılmış olabilir.
Çocuk psikanalisti Donald Winnicott, belirtilerin varlığının çocuk için “yeterince iyi bir çevrenin” mümkün olabileceği umudunu gösterdiğini söyler. Yani bir çocuk, çevresinde kapsayıcı kişilerin olduğuna inandığında belirtilerini gösterebilir. Eğer böyle bir inancı yoksa duygularını içine atar, dışa vuramaz. Winnicott’a göre “semptomun varlığı, yokluğundan iyidir.” Çünkü semptom, içerdeki acının görünür kılınmasıdır. Belirti göstermeyen çocukların sessizliği ise acının beynin derinliklerine kazındığını ve yıllar sonra beklenmedik biçimlerde ortaya çıkabileceğini gösterir.
Ebeveynler İçin Uyarı
Ebeveynler açısından bu bulgular önemli bir mesaj taşır. Çünkü şiddete tanık olmak, doğrudan maruz kalmak kadar yıkıcıdır. Çocuğun yanında yaşanan öfke patlamaları, hakaretler, fiziksel veya sözel şiddet ya da sürekli gergin bir atmosfer, onun beynini kalıcı olarak yeniden şekillendirebilir. “Çocuktur görmez, anlamaz” ya da “büyüyünce unutur” düşüncesi yanlıştır. Aksine, bu deneyimler çocuğun ruhsal gelişiminin en derin katmanlarına işlenir.
Çözüm: Sessizliği Duymak
Sessizlik, her şeyin yolunda olduğunu göstermez. Çocuğun davranışlarını, duygu durumunu ve güven ihtiyacını dikkatle gözlemlemek gerekir.
Görünürde hiçbir şey olmamış gibi davranmaları, aslında en yüksek sesle çığlık atmaları olabilir. Dışarıdan sağlam ve uyumlu görünen bu çocukların beyinleri içeride görünmez bir savaş veriyor olabilir. Bu sessiz savaş ise yıllar sonra ruhsal ya da bedensel belirtilerle kendini gösterebilir.
Unutmayalım:
- Sessizlik, iyileşmenin değil, alarmın işareti olabilir.
- Dayanıklı görünen çocuklar, en çok korunmaya ihtiyaç duyanlar olabilir.
- Travma her zaman gözle görülmeyebilir. Bazen en büyük travmalar, dışarından bakıldığında görünmeyen ama derinlerde iz bırakanlardır.
Toplum olarak görevimiz, bu görünmez savaşları görmezden gelmek değil; fark etmek ve önlemektir. Bu yalnızca bir farkındalık değil, aynı zamanda insani bir sorumluluktur. Çocukları korumak sadece ailelerin değil, bütün bir toplumun sorumluluğudur. Çocukların gerçek dayanıklılığı, acıya katlanmalarıyla değil; güvenli ve sevgi dolu ortamlarda büyümeleriyle mümkündür.