‘Köleliğin en kötü tarafı, sonunda kölelerin de ondan hoşlanmaya başlamasıdır.’ Aristoteles
Stockholm Sendromu Nedir?
Stockholm sendromu adını 1973’te Stockholm’daki banka soygunundan almıştır. Stockholm’de gerçekleştirilen ve dört çalışanın rehin alındığı, altı günlük bir banka soygunu olayı sonrasında bu kavram ortaya atılmıştır. Soygun boyunca, rehinelerin patlayıcı bir alete bağlı oldukları, bir banka kasasında tutuldukları, tehdit ve tacize maruz kaldıkları bir durumda iken polislerin kurtarma çabalarından rahatsızlık duydukları ve kurtarıldıktan sonra faillerin aleyhine ifade vermeyi reddettikleri görülmüştür. Hatta sonrasında failleri kurtarmak için para toplama kampanyası başlattıklarını ve ayrıca rehinelerden birinin soygunculardan biriyle nişanlandığını da biliyoruz. Rehinelerin yaşadığı bu tutumu, psikiyatrist Dr. Nils Bejerot tarafından Stockholm Sendromu olarak adlandırılmıştır. Bu sendrom, mağdurun suçlu ile işbirliği yapma, sempati besleme, bir bağ kurma eğilimi olarak tanımlanmıştır. Uzmanlar bunun, bir savunma mekanizması olarak ortaya çıktığını söylüyor. Freudian yaklaşıma göre, travmatik ve yaşamı tehdit eden durumlarda benliği incinmekten ve dağılmaktan koruyan egonun savunma mekanizmasıdır. Tıpkı bir bebek gibi, özgürce yemek yiyemeyen, izinsiz tuvalete gidemeyen rehineler için kendilerine bunlara izin verilmesini armağan olarak kabul ederek bu tutum ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak, La Casa De Papel dizisi de örnek gösterilebilir. Bu dizide de ortada bir suç varken halkın suçluların yanında olması durumudur. Stockholm sendromu rehine olayı ile tanınsa da, her zaman rehine olayı olması gerekmez; bir kişinin diğerini aralıklı olarak taciz etmesi, şiddet göstermesi, korkması, tehdit etmesi gibi durumların ilişkide bulunması da bu kavramı tanımlar, aslında travmatik bir bağlanma ile ilişkilidir.
Stockholm Sendromu Ne Zaman Ortaya Çıkar?
- Kişinin hayatta kalmaya yönelik tehdit algıladığı ortamlarda ve onu esir alan kişinin bu tehditi gerçekleştirmeye meyilli olduğuna inanması,
- Rehin konumda olan kişinin, kendisini tutsak eden kişinin davranışlarından küçük de olsa iyilik algılaması,
- Esir altında olan kişinin yetersizlik hissetmesi,
Böylesi koşullarda rehine olan kişi, failin etkisi altına girmektedir. Aralarında bir özdeşleşme meydana gelmektedir. Aslında buradaki asıl motivasyon, esir altında olan kişinin hayatta kalma isteğidir. Ve bu istek karşısındaki kişiden nefret etmesinden daha güçlüdür. Buradan da bunun bir savunma mekanizması olduğunu anlayabiliriz.
Stockholm Sendromunun Psikolojik ve Davranışsal Belirtileri
- Faile karşı olumlu duygu besleme,
- Faile karşı kolluk kuvvetleri ve diğer yetkililerle işbirliği yapmama,
- Yetkililere karşı öfke duyma,
- Failden kaçmaya çalışmama,
- Faile acıma,
- Failin iyi biri olduğuna inanma,
- Uyku problemleri,
- Travma sonrası stres bozukluğu geliştirme.
Stockholm Sendromu Olan Mağdurların İfadeleri
- ‘Bana ne yaptığını biliyorum ama onu seviyorum’
- ‘Mantıklı değil biliyorum ama onu kıskanıyorum’
- ‘Beni öldüreceğini söylese bile aslında o kötü biri değil’
- ‘Onu aldattığımı düşündüğü için bana vurdu, yoksa sonra bana çiçek aldı’
- ‘Bana vurdu evet ama kötü bir çocukluk yaşamış’
Burada görüyoruz ki, mağdur kişi yaşadığı şiddetin ardından failden küçük bir nezaket beklentisi içine girmekte ve failin nezaketli davranışlarıyla karşılaştıkça daha yakın hissetmektedir. Failin yaptığı davranışlara bir bahane bulma ya da değişeceğini düşünmesi çokça gördüğümüz durumlardır.
Stockholm Sendromu Kimlerde Görülür?
Banka soygunu ve rehine olayından sonra ortaya çıkan Stockholm kavramı sadece bu alanda değil, günlük hayatta da ikili ilişkiler arasında görülmektedir. Aşağıdaki gruplar bu sendromdan etkilenebilecek gruplar olarak sıralanmıştır:
- Rehine olarak alınan kişiler
- Aile içinde şiddet yaşayan kişiler
- Toksik ve duygusal manipülasyonun hakim olduğu ilişkilerdeki kişiler
- Mobbing uygulanan iş ortamlarındaki kişiler
- Psikolojik ve fiziksel istismara uğramış çocuklar
Stockhom Sendromu Tedavi Edilebilir mi?
Stockholm sendromunun tedavi süreci belirtilere bağlı olarak değişmektedir. Eğer kişi uyku problemi yaşıyor ise ilaç tedavisi ilk etapta destekleyicidir. Ardından psikoterapi ile birlikte kişinin yaşadığı duygularını ve durumunu fark ettirme sağlanır. Travma sonrası meydana gelen bu durum travma odaklı terapi yöntemleriyle ele alınabilir. EMDR terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi etkili yöntemler arasındadır.